• Anasayfam Yap
      • Yazarlarımız
      • Künye
      • İletişim
Telgrafhane Sanat
    •  
    • AnasayfaAnasayfa
  • Etkinlik
  • Haber
  • Söyleşi
  • Kitap
  • Dil
  • Öykü
  • Deneme
  • Anlatı
  • Şiir
Zehra Tırıl’ın Yeni Öykü Kitabı “Kapıların Kışında” Zehra Tırıl’ın Yeni Öykü Kitabı “Kapıların Kışında”
2023 Yılı Ceyhun Atuf Kansu Şiir Ödülü Koşulları Açıklandı 2023 Yılı Ceyhun Atuf Kansu Şiir Ödülü Koşulları Açıklandı
Aydın Ilgaz Yaşamını Yitirdi Aydın Ilgaz Yaşamını Yitirdi
Usta Yazar Oğuz Tansel’i Anarken Usta Yazar Oğuz Tansel’i Anarken
Oğuz Tansel Şiir Ödülü Ömer Erdem’in Oğuz Tansel Şiir Ödülü Ömer Erdem’in
“Cumhuriyet en büyük bayramdır; kutlu olsun! “Cumhuriyet en büyük bayramdır; kutlu olsun!
Anasayfa » Deneme

Suyu Arayan Adam* – M. Güner Demiray

“SUYU ARAYAN ADAM”                       M. Güner Demiray Şevket Süreyya Aydemir tarihimizin akışı içinde sosyal olayların itişiyle kişilik kazanmış ve çağın...
6 Kasım 2019 Çarşamba 19:46
  • Tweetle
yazıyı büyüt yazıyı küçült
Suyu Arayan Adam* – M. Güner Demiray
REKLAM

“SUYU ARAYAN ADAM”                      

M. Güner Demiray

Şevket Süreyya Aydemir tarihimizin akışı içinde sosyal olayların itişiyle kişilik kazanmış ve çağın getirdiği fırtınaların koşullarında pişmiş önemli düşünürdür. Her şeyden önce onun benliğindeki düşleri,  vatanın, ulusun var olması ve çağdaşlaşması, dünyada sözü dinlenir bir düzeye ulaşarak,  uygar uluslar arenasında saygın yerini alma amacını taşır. Sömürgecilik ve emperyalizme karşı adil bir dünyayı savunur, sosyalizme yaslanır, komünist hareketler içinde yer alır. Aşkını ülküsüne feda ederek Turan yollarına düşer. Turan’ın kurtuluşu yolunda düşler kurar ilkin. Bir ömrün öyküsü Tuna’dan Kafkasya’ya, oradan Rus ovalarına, sonra kendini bulduğu öz evi  Anadolu’ya,  Kemalist Türkiye’ye uzanır. Aslında bir tarih dönemecinin tayfununda yeşeren gerçekçi bir düş ve düşün çınarıdır o! Bir politik ve bilimsel bilgedir.  Ayrıca ömrünün tarihinden edindiği deneyimler de yadsınmaz değerlerin insanı haline getirmiştir onu.

Suyu aramaktadır o Rama Krişna’nın deyişiyle. Bulamaz önce, heyecana kapılır, zaman zaman umudu tökezler, ama yorulmaz, habire kazır toprağı, daha derinlere iner, sonunda bulur suyu. Bu gerçek, bir ömrün bedelidir.

Ailesi Deliorman yöresinden gelip Edirne’ye yerleşmiştir. Anılarının bir yerinde  “… Çocukluğuma ait ilk hatıram bir yangındır. …” der. Gerçekten de yaşamı çoğunlukla çocukken tanık olduğu yangın gibi Balkanlarda, Anadolu ve Kafkasya’da, Rus diyarında çağın tutuşturduğu büyük yangınların içinde geçmiş;  ateşlerde ara ara kavrulsa da ölümlerden kıl payı kurtularak, ter döküp pişerek, bu hengâmede deneyimler edinerek bir kaya direnci gücüyle kurtulabilmiştir. Bu ömür serüveni Edirne’de ana, baba ve komşulardan dinlediği öykülerden pek farklı değildi.

Vatan dağılıp parçalanma içindeyken o öğretmen okulunu henüz bitirmiştir.  Hemen cepheye koşar, Ulukışla’da trenden iner inmez Doğu Anadolu’ya doğru yayan yapıldak uzun yolları adımlamaya başlar. Yolda göç kafilelerine rastlar. Şu izlenimlerini dile getirir: “… Doğu  Anadolu’da  kadınların makamla  ve şarkı söyler gibi ağladıklarını o gece orada ilk defa, ama sonraları çok gördüm. (…) Üç arkadaş  sessizce ateşin etrafına iliştik. Erkek bizi yadırgamadı. Nine ise ya gördü, ya görmedi. Fakat acayip musikisine  devam etti. Keçeleşmiş saçları alnının  terlerine yapışmıştı. Yüzünün buruşuklukları  alevlerin akisleri içinde,  olduklarından daha derin,  daha çileli görünüyordu. (…)  Ninenin facialı sesi yavaş yavaş hafifledi. Musikinin sonu gittikçe sönen hıçkırıklar oldu. Başı göğsüne düştü. Ölseler bile bunu cana minnet sayacaklardı. Çocuklar kaybolmuştu. Yakınları dağılmıştı. Fakat kendileri hâlâ yaşıyorlardı işte!  (…) Suyu Arayan Adam, s. 90-91)

Doğuda düşmana karşı yer yer savaşır.   Ermenilerin Erzurum ve çevresinde yaptıklarına tanık olur.

Osmanlı Mondros Mütarekesiyle savaş yeniği olarak teslim olmuştur. Bu sırada Kuzey’de başında Lenin’in bulunduğu kızıl bir ihtilal tutuşmuştur. Ateşi tüm dünyayı sarsmaktadır. Bunun üzerine  işgalci Çar ordusu hızla çekilmektedir. Bu kez de Ermenilerle savaşım başlamıştır. Şevket Süreyya bu savaşımın içindedir artık. Öte yandan  Samsun’da  Mustafa Kemal  kurtuluş mücadelesini ateşlemiş,  bu kentten  yurdun iç kesimlerine doğru açılmaktadır.  Şevket Süreyya’da bu sıralarda  Turan’a adım atmıştır. Okuduğu Aydemir romanının etkisindedir. O da bir Aydemir olacaktır. Azerbaycan’da NUha’ya  (Şeki)  yerleşir. Bir okulda öğretmendir.  Bu arada Ermeni saldırılarını halkla birlikte püskürtür. Gösterdiği başarılar sonucu halkın gönlünde taht kurar, bir kahraman olur. Turan bir hilâl şeklinde  alnında şafaklanmıştır.

Burada Sitâre adında bir kızla görüşmeye başlar. Birbirlerine aşık olurlar. Sitâre Nuha’da açmış,ince belli, ay yüzlü bir Kafkas gülüdür. Nişanlılı olmasına karşın Şevket Süreyya’ya aşık olmuştur. Bazen çevreyi dolaşır, pazarları gezer. “… Derbent Pazarı’nda  Kalmuklar, Kumuklar, Kazaklar,  Lezgiler,  Avarlar, hülâsa her biri bir başka akından  arta kalan  bir insan kalabalığı kaynaşıyordu.  (…)”  Kabartay, Çerkez mantoları savrulur, satılır. “… Yüzleri donuk hareketsiz atlılar  belki de bin beş yüz yıl önce  Attila’nın akınlarından  burada kalan artıklardı. (…)  Tabasanlar bir Yahudi Cemaatiydi. Filistin’den buralara belki bin yıl, belki de iki bin yıl evvel  sürülmüşlerdi. (…) Lermetov’un,  Puşkin’in, Tolstoy’un anlattıkları  Kafkas havası etrafta esiyor gibiydi. (…) s.174-175)

Sonra Kızılordu Nuha’ya girer. Azerbaycan dünkü Azerbaycan değildir artık. Diğer Türk ülkelerinin yolları da kesilir tamamen. Turan bir hayal  olarak içinde uçar durur. Bir düş kırıklığı yaşar. “Buralarda artık ne işim var?” diye düşünür.

“…Sitâre, sevdiğim kızdı. İyi bir ailenin  kızıydı. Bahtsız bir nişan yapmıştı. Nişanlısıyla arasında  hiçbir duygu birliği yoktu. Ona Sitâre demektense ay demek belki daha doğru olurdu. Ay gibi bir yüzü vardı. Sitâre bir sultandı. Gönlümün sultanı.

Bizi tanıyan herkes,  kadını bir mal sayan ve  mal ölçülerine göre anlayan  bir geleneğin dışında gelişen  bu gönül bağlılığını görüyor ve bunu güzel buluyordu. S.177 …”

Nuha’da  sosyalistler   egemenliklerini kurmuşlardır. Her yerde tutsak, mazlum milletlerin  kurtuluşu ilân edilmektedir.  Bakü’de toplanan “Şark Milletleri Kurultayı’na”  ve  “Türkiye Komünist  Fırkası” kongresine katılır.

“… Kaderin bizleri ittiği yollar üstünde Enver Paşa , o gün belki  hepimizden daha yalnızdı. S.207. …”

Yol ayrımındadır. Yeni bir serüvenin kapısını açacaktır. Sitâre’ye koşar. Sevgilisinin son sözleri şunlar olur: “… Ben dedi, kendimi bir zaman için, gökte uçan bir yıldız sanmıştım. Halbuki bu toprağa bağlı bir köleyim. Bizim ayaklarımız zincirli. Senin eline yapışırsam , seni de bu zincire bağlayacağımı anlıyorum. Benim nasibim, şu çirkin Rus kızıyla gece gündüz haşır neşir olan  şu kalpsiz , şu değersiz nişanlımdır. Senin yolun benden ayrı olmalıdır. Senin bu şehirde artık işin sona ermiştir. Hemen git!  Y a öz vatanına dön,  ya başka yerlerde talihini ara. (…) Biliyorum ki  o bana hiç gelmeyecek. Beni hiç aramayacak. Ama  ahundun bir duasıyla ben,  artık onun malıyım. Bunları anlatırken  her zamankinden daha güzeldi ve birbirimizi her zamankinden daha çok seviyorduk. Halbuki ben bir kuş kadar masum bir kızın  kendi kendini feda edişini  olduğu gibi kabul ettim. (…)”

Sonra şehri  terk eder.  Batum’a gelir. Burada İzmirli bir Türk kızıyla evlenir, bu kız,  her koşulda  onun hayatının ağırlığına katlanmasını bilir ve tek eşi olur.

Bir Tatar tanır Tiflis’te .  Fikri yeteneği olan bir kişidir bu. Bu kişi bir gün Şevket Süreyya’ya: “Arkadaş sen  bu inkılâp içinde  bir somnambul  gibi yaşıyorsun. Evet, uykuda gezen bir adam gibisin…. Bizim yolumuz şu pis sokak kavgasından ibarettir. Ayağımız daima sokağın çamuruna bağlıdır. (…) Her şey bir ‘emek’ mihverine bağlanıyordu. Ben Komünist Partisine bu hengame içinde girdim. S.230 (…)”

Daha sonra Batum’dan Moskova’ya hareket ederler. Büyük açlık başlamıştır. Açlığın korkusu  Volga’dan başlayarak bütün Rusya üzerine,  bir veba salgınının dehşeti gibi  hızla yayılır. Lenin de bu durum karşısında  köy ağalarına, kasaba, kent esnafına  birtakım haklar tanır. İhtilâlin, askeri komünizm denilen  azgınlık devri artık sona erer.

Moskova’da  Doğu Emekçileri Üniversitesi’ne  kaydını yaptırır ve eğitimini burada tamamlar. Eğitimi sırasında  edindiği izlenimlerden şu sonuçlara varır: “ Din ve mutlak dinsizlik, mutlak şikayetsiz itaat, yahut vahşi bir isyan. Rus ruhudur bu. … Rus ormandır. Orman Rus’un asıl vatanıdır. … Türk yayla ve bozkırdır. (…) “

Okulun tatil kampı vardır. Burada botanik dersleri verilir.”… Doğa göğsüne her düşen tohuma hayat hakkı vermez. Bu tohumun yeşermesi için , binlerce, binlercesi arasından  seçilmesi lazımdır. Onun seçilmesiyle de iş bitmez. Bu tohumun hayata gözlerini açmasıyla,  ormandaki hayat kavgasına katılması bir olur.  S.249. (…)

Ormanda kuru ağaç kütüklerini, yeşil çam dallarını toplayarak  ateş yakarlar geceleri. Gözleri alevlere dalan her öğrenci  kendi düşüncesi içinde  kaybolur. Dünya sorunları dile getirilir. Bir Moğol’un şu sözleri çok ilginçtir: “ … Bizde kadınları satın almaya lüzum görmezler. Moğolistan’da ve Tibet’te  ruhaniler, Buda rahipleri nüfusun üçte birini teşkil ederler. Bunlar hiç çalışmazlar, güya evlenmezler. Fakat hepsi başkalarının karıları, kızlarıyla diledikleri gibi eğlenirler. Ödedikleri şey ise  sadece hastalıklarını   âleme yaymaktır.  Bunun için bizde frengi,  Hint paryalarındaki sıtma gibi yaygındır. S.269. (…)

Rus kültür tarihinden bilgiler edinir. “ Rusya’da  Slav kültürü kilisenin eseridir.” der, “Kadim ilahların tarihi insanların tarihinin bir parçasıdır.”  Çar dönemi  ‘Dekabristler Hareketi ‘nin subaylardan oluşan topluluğun  meşrutiyet özlemi taşıyan  bir hareket olduğunu öğrenir. 1864’te Narodnicesvo  hareketi, halkçılık hareketidir. Yani halka yönelme hareketi. Bunlar ihtilâle doğru giden yolların kilometre taşlarıdır. Sonra sosyal demokratlar,  ıslahatçı partiler vb.

1922’de Moskova  Sergisi. Turan buradadır sanki.  Çerkez köyü,  Kırgız  Avlusu,  Türkistan Çarşısı, Timurleng Türbesi vb…

Konferanslara gider. Sık sık Çin hakkında konferanslar verilir 1922’de. “… Konferansçı Çar hükümetinin eski bir diplomatıydı.  Çin’de çok bulunmuştu. Konferansını şu sözlerle bitirdi:’ Yaşadığımız asrın sonu ve belki önümüzdeki asır  bir Çin asrı olacaktır.’

Bu hakikaten böyle mi olacaktı?…”

Gerçekten de o diplomat bir –kâhin- önbilici miydi? Söyledikleri gerçekleşmiyor mu bugün?

Artık ihtilâl havası yerini yavaş yavaş dinginliğe, devrimci kalkınmaya terkeder. 1924’ün başında Lenin’in ölümü, Stalin’in hızla duruma egemen olmasının yollarını açar. Ve Stalin geçer başa. Ortodoks Marksizmin yerine revizyonist bir devlet siyaseti güdülür. Bunun üzerine liderler arasında kanlı bir çekişme başlar. Devrim topyekün bir inşa evresine girmiştir. Totaliter bir disiplin Rusya’yı sarmıştır artık. Rusya aydınlarını yiyen, düşünürlerini ölümün tuzağına koyan  robotik makinaya dönüşür. Şevket Süreyya için vatana dönme zamanıdır. 1923’ün sonunda  Odesa’dan  Krasnoda  vapuruyla  İstanbul’a gelir.

“…Kafamda  her şey sanki  formülleşmişti. Kalıplara, şablonlara uydurulmuştu. Bütün mevhumlar klişeleşmişti. (…) Artık bir otomat olmuştum.  (…)  Makaleler, dergiler, gazeteler, kitaplar derken cemiyetler, sendikalar, grevler… İşte bir sosyalist hareket: ‘ Niçin olmasın ‘ diye de düşünüyordum. …Gerçi bunun için bir sanayi  lazımdı. Modern bir sanayi içinse  ortada pek belirtiler yoktu. (…  ) İnsan içinde yaşadığı içtimai şartların  mahsulüdür. İçtimai şartlar ise, iktisadi münasebetler meydana getirir.  İdrakımızı ve zihniyetimizi  tayin eden bunlardır. S.407 (…)”

Göz altında tutulur Şevket Süreyya.  Bir süre tevkif edilir. Ama hep bir şeyler üretmek için çırpınır, düşünür ve yazar.

“… Moskova’dan İstanbul’a dönen otomat , artık ölmüştü. Anadolu realitesi,  bu dört kale duvarı içinde  olsa bile  beni sarıyor, yoğuruyordu. –Afyon Hapishanesi- s.427 (…)”

“… Birinci Dünya Harbi’nden sonra  Türkiye’de cereyan eden  şey,  münhasıran, ferdi teşebbüse  dayanacak  klasik bir liberal iktisat  ülküsü de  bir gaye olamaz. Bütün bu işler için ise, gizli bir ihtilâl partisine değil, normal ve kanuni yollarla  gelişecek  milli bir fikir hareketine , inşacı bir iktisat  zihniyetine ihtiyaç vardır. Bu ise artık ihtilâlci ve komünist değil , belki disiplinli, fakat reformcu, teşkilatçı milli bir görüştür. Milli bir fikirdir. Bu milli hareketin zemininde ,  Türk Milli Kurtuluş Hareketinin,  bütün şümuluyle izahı yatmaktadır. (…) Aynı zamanda,  bize benzer bütün yan sömürge ve sömürgeler  için de  bir örnek olabilir.(…) Böyle bir harekette rehberlik rolü ise, milli kurtuluş hareketlerini  dünya ihtilâlinin bir peyki sayan  komünist partisine değil, inkılâpçı, disiplinli, teşkilâtlı, milliyetçi bir cumhuriyet partisine  düşer. S.429-430, (…)”

Cumhuriyet Bayramı’nın yıldönümüdür. Bir akşamın ilk saatlerinde  Ankara’dan gelen bir buyrukla  hayatının akışı değişir.  Af yasasına göre hapisten çıkar. Arkadaşlarıyla da artık yolları ayrılır. Zaten geçen zaman  onları hem ortak fikirlerinden, hem birbirlerinden  uzaklaştırır. “…Anadolu’ya gidecek orada çalışacaktım. S.435”

Ankara’dadır.  Yüksek Teknik Genel Müdür Yardımcılığına atanır. Daha sonra Ankara Ticaret Lisesi müdürü olur. Atatürk’ün sevgisini kazanır. Daha birçok yüksek makamlarda bulunur.

“…Kendimi  yeniden, benim olan bir toprak üstünde  ve bizden olan insanlar arasında hissediyordum.s.447, (…)”

İlk konferansını  Türk Ocağı Merkez Salonu’nda  verir. İlk sözleri şunlardır: “… Türkiye  bir inkılâp içindedir.  Bu inkılâp durmadı. Bu güne kadar yaşadığımız hareketler, şahit olduğumuz  kıyam ve inhidâm manzaraları  onun yalnız bir safhasıdır. Bir ihtilâl geçirdik. Bu ihtilâl  inkılâbın gayesi değil, vasıtasıdır. Bu ihtilâl safhasında kalsaydık, inkılâbımız kısır kalırdı. Halbuki o genişliyor, derinleşiyor. O henüz son sözünü söylemiş değil. S.461. (…)”

Şevket Süreyya Aydemir  Türk düşünce yaşamı içinde yapıtlar yaratır. Artık suyu bulmuştur Anadolu’da. Kemalist bir düşün ırmağında  antenlerini  germiş,  sosyalizmin  kuram ve pratiğinden de  deneyimler kazanmış olarak  Kemalist-toplumcu ve demokratik bir çizgide  yurda ışıklar saçmıştır. Mustafa Kemal Atatürk’ten aldığı güçle  fikir üreterek  ulus gemisine  çağdaş sularda yeni ufuklar göstermiştir.

Oylumlu Tek Adam yapıtı  bilgece düşüncelerle nakışlanmış,  araştırmaya dayanan belgesel ve bilimsel bir Atatürk destanıdır. İhtilâlci ve devrimci bir kimliğin uzun şiiridir. İkinci Adam  devlet adamı niteliklerini anlamak isteyenlerin bir başucu kitabıdır. Bunu okuyanlar İnönü’den devlet adamı kuramına varırlar. Ve bu kişiliğin önemini, vazgeçilmezliğinin önemini özümserler. Menderes’in Dramı ayrı bir ağlatıdır. İhtilâlin Mantığı, Kırmızı Mektuplar bir düşünce seline uğratır okuyanları. Dünyaya daha bir sıcak ve anlamlı bakar insan. Ekmeksiz Köyün Öğretmeni  romanı  eğitim yoluyla köy kalkınmasını, çağdaşlaşmayı dillendirir. Bu arada şunu da söyleyeyim: Bu roman hakkında  Fakir Baykurt  çok olumsuz eleştirilerde bulunmuştur İmece dergisinde. Bilmem katılır mısınız Baykurt’un o düşüncelerine?… Makedonya’dan Ortaasya’ya Enver Paşa  yapıtı  da oylumlu bir yapıttır. Eleştirel bir bakışla Çarlığın uyutup uyuşturduğu topraklarda Enver Paşa’nın gerçekleri algılayamayan yalnız duygusal alanda kalan  hazin macerası anlatılır. Sığ düşüncelerle gerçekleri pembe gösteren hazırlıksız bir serüven de diyebiliriz bu maceraya. Burada Mustafa Kemal gerçekçiliği bir kez daha önem kazanır. İnkılâp ve Kadro hareketi  Atatürk’ün onayı ve isteğiyle başlamıştır. Şevket Süreyya Aydemir sol Kemalist bir hareketle  Türk İnkılâbının  felsefesini çizmiş,  sistematiğini oluşturmuştur. Kemalizm’in fikri yapısını derin bir sosyal kültür temelinde  inşa etmiştir. Onun şu düşüncelerine katılmamak elde değil: “ … İnkılâp  bir kontrol ve murakabe  nizamıdır. Ama bu kontrol ve murakabede inkılâpçı,  evvela kendini kontrol edebilecektir ki, sonra  başkalarını kontrol etmeye  hak kazanabilsin.(…) Millet; ancak milli istiklâlin  ve millet haklarının var olduğu yerde  vardır. Milli istiklâlin olmadığı; millet haklarının da  kayıt ve kontrol altında  bulunduğu yerde  millet yoktur. Bazı zümrelerin, bazı sınıfların imtiyazları ile  zedelenen  bir toplumda da  millet haklarından bahsedilemez. (…) Milli sermayenin  halk yararına birikişi  ve işletilişi  milli bir kurtuluş hareketinde sosyal devletin,  iktisadi alanda  asli görevini teşkil eder. (…) İnkılâp ve Kadro”

!950’den sonra  o artık bir emeklidir. Toprağa döner, üretir. Epiktotes’in kandili dediği kandiliyle bahçesindeki kulübesinde doğa günleri yaşar.  Ankara’nın sıcak koynunda, suyun başında. Çankaya ışığının esinlediği  bir kişilik olarak  ömrünün şiirsel romanını tamamlar.

Epiktotes:

“Huzurun bir pahası var,” dememiş miydi?

“… Evet, onu ödemek lazım. Benim ödediğim paha,  hayatımın hepsidir. Ama bugün üzgün değilim. Ödediğim bedel ulaştığım kaynak için çok değildir. Çünkü bu kaynağın başında  ben, yıllar yılı kaybettiğim  en değerli şeyi yani kendimi buldum.”

Şevket Süreyya Aydemir  hayatının inişli çıkışlı yollarında  sağduyunun, ekonominin, bilimin , sosyal düşüncenin  ve solun ışıklarıyla  kendini donatmış ve  kendine özgü  bir kimlik olarak Kemalizmin fikriyatını inşa etmeye çalışmış,  Türkiye’nin yazgısına  eylemsel çizgide  olumlu katkılarda bulunmuştur.

Türk düşünce yaşamı onsuz çok yoksul kalır.

                                     telgrafhanesanat.org                 

Etiketler:
Usta Yazar M. Güner Demiray’la Yazın, Tarih, Gelecek Üzerine
Benzersiz Atatürk – Daver Darende
Facebook'ta Paylaş Twitter Paylaş Google+'da Paylaş Tumblr

Yorum Kapalı.

Benzer Haberler

Zehra Tırıl’ın Yeni Öykü Kitabı “Kapıların Kışında” Zehra Tırıl’ın öyküleri gündelik hayatın akışında ayrı düşenleri bir araya getiren izleri, sakin, a...
Zehra Tırıl’ın Yeni Öykü Kitabı “Kapıların Kışında”
2023 Yılı Ceyhun Atuf Kansu Şiir Ödülü Koşulları Açıklandı Ceyhun Atuf Kansu Şiir Ödülü’ne 2023 yılı için katılım koşulları açıklandı. 1986’dan bu yana düz...
2023 Yılı Ceyhun Atuf Kansu Şiir Ödülü Koşulları Açıklandı
Aydın Ilgaz Yaşamını Yitirdi Yazar-Yayıncı Aydın Ilgaz 20 Aralık 2022'de, 82 yaşında yaşamını yitirdi. Babası Usta Yazar Rıfat I...
Aydın Ilgaz Yaşamını Yitirdi
Usta Yazar Oğuz Tansel’i Anarken 30 Ekim 1994’te, 79 yaşında yitirdiğimiz Halkbilimci-Ozan Oğuz Tansel, ’40 Kuşağı ozanları arasında...
Usta Yazar Oğuz Tansel’i Anarken

Yazarlarımız

  • A. Celal Binzet
    Günümüz Karmaşası-A. Celal Binzet A. Celal Binzet
  • A. Cengiz Büker
    Rainer Maria Rilke’den Şiirler-Çev. A. Cengiz Büker A. Cengiz Büker
  • A. Tarık Emre
    Yedirmem Size Etleri- A. Tarık Emre (öykü) A. Tarık Emre
  • Bahattin Gemici
    Aydınlanma Savaşçısı Server Tanilli-Bahattin Gemici Bahattin Gemici
  • Celal İlhan
    Sanat Olmazsa Olmaz mı, Niçin Yazarız?-Celal İlhan Celal İlhan
  • Daver Darende
    Büyükelçi Korkmaz Haktanır’ın Anısına Saygı-Daver Darende Daver Darende
  • Ertuğrul Efeoğlu
    Söylem ile Eylem Ertuğrul Efeoğlu
  • Günay Güner
    Dil Bayramımız 90 Yaşında; Kutlu Olsun! –... Günay Güner
  • Işık Kansu
    KİBELE Mİ TAŞ OCAĞI MI? Işık Kansu
  • Metin Turan - BELLEK
    ÇAĞDAŞ İRAN ŞİİRİ VE FURÛĞ ÜZERİNE KISA... Metin Turan - BELLEK
  • Mucize Özünal
    Çin Odasına Girenler ve Çıkanlar – Mucize... Mucize Özünal
  • Nazım Mutlu
    “Sosyal ve Kültürel İktidar!” Nazım Mutlu
  • Öner Yağcı
    AYDINLIK BİR YAŞAM YOLUNDA EDEBİYATIMIZ Öner Yağcı
  • Sultan Su Esen
    Türkiye’de Alevi Olmak Sultan Su Esen
  • Tahsin Şimşek
    Telkırma Sabırlarda – Tahsin Şimşek – şiir Tahsin Şimşek
  • Tamer Uysal
    Yeşilçam’ın Beyaz Filmleri: Uludağ ve Sinema –... Tamer Uysal
  • Taylan Özbay
    ATATÜRK VE NÂZIM HİKMET: “DENİZ KIZI EFTALYA”... Taylan Özbay
  • Yaşar Atan
    Bu Kuş Ezgileri Oldukça – Yaşar Atan... Yaşar Atan
  • Yücel Çağlar - Mavi Köşe
    “Bize Öz Türkçe Yaraşır”-Yücel Çağlar Yücel Çağlar - Mavi Köşe
  • Zehra Tırıl
    Müziğin Evrenselliği – Zehra Tırıl Zehra Tırıl

Son Eklenenler

Zehra Tırıl’ın Yeni Öykü Kitabı “Kapıların Kışında” Zehra Tırıl’ın öyküleri gündelik hayatın akışında ayrı düşenleri bir araya getiren izleri, sakin, a...
Zehra Tırıl’ın Yeni Öykü Kitabı “Kapıların Kışında”
2023 Yılı Ceyhun Atuf Kansu Şiir Ödülü Koşulları Açıklandı Ceyhun Atuf Kansu Şiir Ödülü’ne 2023 yılı için katılım koşulları açıklandı. 1986’dan bu yana düz...
2023 Yılı Ceyhun Atuf Kansu Şiir Ödülü Koşulları Açıklandı
Aydın Ilgaz Yaşamını Yitirdi Yazar-Yayıncı Aydın Ilgaz 20 Aralık 2022'de, 82 yaşında yaşamını yitirdi. Babası Usta Yazar Rıfat I...
Aydın Ilgaz Yaşamını Yitirdi
Usta Yazar Oğuz Tansel’i Anarken 30 Ekim 1994’te, 79 yaşında yitirdiğimiz Halkbilimci-Ozan Oğuz Tansel, ’40 Kuşağı ozanları arasında...
Usta Yazar Oğuz Tansel’i Anarken
Oğuz Tansel Şiir Ödülü Ömer Erdem’in 2022 yılı Oğuz Tansel Şiir Ödülünü Ömer Erdem kazandı. Üç Kanatlı Masal Kuşu olarak anılan Ozan...
Oğuz Tansel Şiir Ödülü Ömer Erdem’in

Dil

“Bazı Kelimeler Çok Güzel” ya da Osmanlıca Sevisine Hizmet – Merve Yılmaz yazdı. Yazım (İmla), Noktalama Kurallarını Hiçe Saymak-Günay Güner R Harfinin Suçu Ne? Günay Güner yazdı Dil Devrimi Bayramdır, Kutlu Olsun! Çok mu Zor?
  1. “Bazı Kelimeler Çok Güzel” ya da... “Bazı Kelimeler Çok Güzel” ya da Osmanlıca Sevisine Hizmet – Merve Yılmaz yazdı.
  2. Yazım (İmla), Noktalama Kurallarını Hiçe Saymak-Günay... Yazım (İmla), Noktalama Kurallarını Hiçe Saymak-Günay Güner
  3. R Harfinin Suçu Ne? Günay Güner... R Harfinin Suçu Ne? Günay Güner yazdı
  4. Dil Devrimi Bayramdır, Kutlu Olsun! Dil Devrimi Bayramdır, Kutlu Olsun!
  5. Çok mu Zor? Çok mu Zor?
  • Etkinlik
  • Haber
  • Söyleşi
  • Kitap
  • Dil
  • Öykü
  • Deneme
  • Anlatı
  • Şiir
  • Yazarlarımız
  • Künye
  • İletişim
Sitemizde yayınlanan her türlü yazı ve haber kaynak belirtilmeden kullanılamaz. Görüş ve önerileriniz için iletisim@telgrafhane.org adresine e-posta gönderebilirsiniz.
Copyright © 2017 - Telgrafhane Sanat, Her Hakkı Saklıdır.