• Anasayfam Yap
      • Yazarlarımız
      • Künye
      • İletişim
Telgrafhane Sanat
    •  
    • AnasayfaAnasayfa
  • Etkinlik
  • Haber
  • Söyleşi
  • Kitap
  • Dil
  • Öykü
  • Deneme
  • Anlatı
  • Şiir
Oğuz Tansel “2023 Çocuk Yazını Araştırma Ödülü” için başvurular başladı. Oğuz Tansel “2023 Çocuk Yazını Araştırma Ödülü” için başvurular başladı.
2023 Ceyhun Atuf Kansu Şiir Ödülü’nü Ertuğrul Özüaydın kazandı. 2023 Ceyhun Atuf Kansu Şiir Ödülü’nü Ertuğrul Özüaydın kazandı.
Usta Gazeteci-Yazar Orhan Karaveli Yaşamını Yitirdi Usta Gazeteci-Yazar Orhan Karaveli Yaşamını Yitirdi
Tahsin Şimşek’in Şiire Açan Kır Karanfilleri Adlı Kitabı Yayımlandı Tahsin Şimşek’in Şiire Açan Kır Karanfilleri Adlı Kitabı Yayımlandı
Yazar-Araştırmacı Hikmet Altınkaynak Yaşamını Yitirdi Yazar-Araştırmacı Hikmet Altınkaynak Yaşamını Yitirdi
Ressam Prof. Dr. Turan Erol ve Eşi Yaşamlarını Yitirdiler Ressam Prof. Dr. Turan Erol ve Eşi Yaşamlarını Yitirdiler
Anasayfa » Deneme

Edebiyat Notlarım – 4, M. Güner Demiray

EDEBİYAT NOTLARIM-4 a-NÂZIM HİKMET VE TİYATRO Geçen gün Nâzım Hikmet’in YKY’de yayımlanmış tiyatro serisi (Oyunlar 3) “Yusuf İle Menofıs”...
25 Haziran 2020 Perşembe 18:47
  • Tweetle
yazıyı büyüt yazıyı küçült
Edebiyat Notlarım – 4, M. Güner Demiray
REKLAM

EDEBİYAT NOTLARIM-4

a-NÂZIM HİKMET VE TİYATRO

Geçen gün Nâzım Hikmet’in YKY’de yayımlanmış tiyatro serisi (Oyunlar 3) “Yusuf İle Menofıs” başlığı altındaki yapıtını okuyup bitirdim. Bu kitap “İnsanlık Ölmedi Ya”, “Allah Rahatlık Versin”, “Evler Yıkılınca”, “Yusuf İle Menofis” ve ” İvan İvanoviç Var mıydı,Yok muydu” adlarındaki oyunlarının toplamı. Oyunların güçlü dramatik yapıları var. Toplum sorunlarını diyalektik bir bakış açısıyla sahneliyor. Diyaloğlarda doğal bir akış içinde etkili kişilikleri görüyoruz. Türkçenin güzel örneklerini sunmuş Nâzım Hikmet. Bu yapıtı okuduktan sonra anladım ki Nâzım Hikmet tiyatronun girdisini çıktısını çok iyi biliyor. Bu nedenle şairliğine eş bir oyun yazarı olduğunu kanıtlıyor bize. Örneğin İvan İvanoviç Var mıydı Yok muydu yapıtında Sovyetler Birliğini ironik bir anlayışla ve dolaylı bir şekilde eleştiriyor, dost acı söyler anafikri bağlamında. Zaten o zaman bu yapıtın Sovyetlerde sahnelenmesi yasaklanmıştı. Burada Nâzım’ın özgür bir sanatçı olduğunu bir kez daha anlıyoruz. Aslına bakarsak sanat özgürlüktür. Ne denli hangi ideolojiye bağlı kalırsa kalsın gerçek sanatçı özgür insandır.

Yusuf İle Menofis ayrı bir tad veriyor bize. Burada Yusuf,Zeliha ve Firavun kölelerin ve halkın soyguncuları. Dünya nimetleri, zenginlikler onlara ait, hep halkı soyup duruyorlar, Menofis kölelerin ve halkın temsilcisi bu soyguna, bu aç gözlülüğe karşı duruyor. Yiğit bir genç. Zeliha aynı zamanda cinsel doyuma ulaşmanın peşinde. Yusufla, Menofisle ilişki kurmak istiyor. Öte yandan altın, inci, toprak peşinde.

Bu tip ve karekterleri ne güzel canlandırmış Nâzım.

Sosyal adalete ve toplum uyanışına dönük yapıtlar. Zevkle okunuyor. Öneririm.

b-“GEÇMİŞ ZAMAN EDİPLERİ”

Abdülhak Şinasi Hisar eski zaman yaşantılarını estetik düzeyde en iyi çizenlerden. Osmanlı’nın son dönem yaşamından renkli, şiirsel anılar sunar. Çamlıca, Büyükada, Boğaz geleneksel ve duygusal bir şiir huzmesi olarak yansır yapıtlarında. Erdemi, geleneksel ahlaki, aşkı, İstanbul’un o zamanki bakir doğa görünümlerini mecazlı bir anlatımla sergiler bize. Satırlarında eski İstanbul hayatının lirik şarkılarını dinler gibi oluruz adeta.

Dün, bu değerli yazarımızın Yapı Kredi Yayınları arasında çıkan ” Geçmiş Zaman Edipleri” adlı yapıtını bitirdim. Bu yapıtta önemli kişiliklerle ilgili anısal (hatıra) portreler çiziliyor. Gündeme getirdiği yazar, şair ve önemli kişileri anıların tanıklığında ilginç yanlarıyla öğreniyoruz.

Şimdi bu kişiliklerden bazılarını ve yazarın özdeyiş niteliğindeki bazı sözlerini sunuyorum.

1-Hamdullah Suphi Tanrıöver:

“…Meşrutiyet’in ilanından sonra tekrar buluştuğumuz zamanlar Hamdullah Suphi, muhitinde iyi bir tesir yapmaya pek ziyade itina eden bir gençti. Daima hitabet cümlelerine dönen sözleri ve resmi bir ahenkteki sesi, yabancılara daha ziyade musanna (sanatlı) gibi geliyordu. Konuşmasında merasimperest, giyinişinde gayet dikkatli ve titizdi.

2- Süleyman Nazif:

“…Süleyman Nazif’in büyük bir hasleti cesaretti. …O böyle buhranlı günlerde emsali bulunmaz bir kuvvetti. Cesareti, rüzgârların söndüremediği, alevini artırdığı büyük ateşlere benzerdi.

3-Tunalı Hilmi:

“…Fakat Tunalı Hilmi, ‘Yeni Lisan” taraftarlarından çok evvel, öz ve sade Türkçenin yazıcısı ve hatta nazariyecisi değil mi, ve bu itibarla edebiyat tarihimizde ismi zikredilmeli değil midir? Hürriyet, medeniyet ve milliyet için uğraşmış ve yazmış muharrirlerimizin tarihçesinde bir mevki işgal etmez mi?

…

Sen de bir nehr-i mutantan gibi cûş etmişsin

Fakat eyvah! Çorak yerde akıp gitmişsin.”

*nehr-i mutantan: Görkemli nehir

*cûş: Coşmak, kaynamak, taşmak.

4-Tevfik Fikret:

“…Esasen Fikret’in eski edebiyatımıza epeyce vukufu olduğu halde, garp kültürü biraz zayıftı. arkadaşları içinde belki bu irfanı en kuvvetli olan kendisi değildi. Buna ancak tabiatındaki asalet, ciddiyet ve ‘otorite’ kabiliyetiyle muvaffak olmuştur.

…Fikret ta 1897’de Süleyman Nazif’e yazdığı bir mektupta ‘sönüyorum’ diyor.

… Fikret’in ruhunda büyük bir hayal, bir ‘mythe’ doğmuştu….Belki Mehmet Rauf Bey vesair birkaç arkadaş haremleriyle, çocuklarıyla galiba Yeni Zelanda’da küçük bir adaya gidip yerleşecekler ve orada hep birlikte müsterih, asude, sakin, çalışkan ve bilhassa medeni bir hayat yaşayacaklardı. Daha yüksek bir medeniyet usulüne tabi olarak yaşamak. İşte gayeleri buydu.”

5-Ahmet Midhat Efendi:

“…Ahmet Midhat Efendi’nin tabiatında, eski istila devri Osmanlılarını hatırlatan kabarık ve taşkın bir ruh ve bir eda vardı. Akıl ve zekası bolluk ve bereket istiyor, hayatı hareket seviyordu. Kalemi Sırmakeş suyu kadar mebzul (çok, bol) akıyor ve o su sattığı gibi, kaleminden durmadan akan bu yazıları da iyi bir fiyatla satabiliyordu.

…Kendisine daha yazı makinelerinin icat edilmiş olmadığı o zamanlarda, tabı makinelerinden kinaye olarak ‘Yazı Makinesi’ lakabını vermişlerdi.”

6- Ziya Gökalp:

“…O zekasını böyle maddeten göstermeyen bir adamdı…Onda fikirlerine muttasıl bir vuzuh ve sarahat bahşeden bir ilmi tefekkür kabiliyeti, harikulade bir tahlil ve tasnif kabiliyeti vardı. Milli felsefemizi bulmuş ve milli filozofumuz olmuştu. “

7-Cenap Şahabettin:

“…Cenab, belki eski, küçük memuriyet hayatından kalma, zahiri tevazuuna rağmen ağırbaşlı tavırlarıyla, ukala sözleriyle, meclislerde bir baş olmak arzu ve kanaatini ihtimal ki için için beslerdi. Fakat kendisinde, halis bir Türk centilimeninin bazı meziyetleri eksikti. Mesela gözle görülür hasisliği(cimriliği) gidişatında bir falso teşkil ederdi. Ve o kadar alenen hodgâmdı ki (kendini beğenmiş) , bu itibarla da gündelik hayatında,  ekseriya iyi bir dost değil, fena bir arkadaş olurdu diyorlar.

Onunla Umumi Harp içinde, Tokatlıyan’daki cuma toplantılarında görüşebildim. Abdülhak Hamid’in lafzı riyaseti altında, haftada bir, öğle üstü, on on beş kişi kadar Tokatlyan’ın küçük salonlarının birinde toplanır, hepimiz kendi hesabımıza istediğimizi ısmarlar ve bilhassa edebiyata dair konuşurduk.

…Ancak Kuvayı Milliye zamanlarında, başka başka itikatlar beslememiz neticesi olarak, bir gün hayat bizi büsbütün ayırdı.”

7-Celal Sahir:

“…Celal Sahir âşık, severek, duyarak, susarak, fısıldayarak, kaçarak, bularak, parasızlık çekerek,israf ederek, mahalle değiştirerek bir İstanbul hayatı yaşıyordu.

…Beyninde şeytani bir alemin cehennemleri tutuşmuyor ve nefsinde dünyayı ateşe verecek alevler yanmıyordu.

…Onun meziyeti sade şair değil, fakat sade bir adam oluşuydu.”

8-Yahya Kemal Beyatlı:

“…Velut olmadığı söylenen şair, birçok mısralar yazmıştı ve yazıyordu. Fakat bunları, kafasında taşıdığı bir mükemmeliyet derecesine vardırmak gayesine kurban ediyor, mevsim sonunda yapraklarını döken bir ağaç gibi feda ediyordu. Böylece ilk gençliğinin bütün şiirlerini red ve inkkâr etmişti.

…Şairlerin de kahramanların ırkından olduklarını biliriz. Yahya Kemal’in bazı şiirleri, milliyetçilik mabedinde evliyaların ve kahramanların hatıraları yanında yanan kandiller gibi, tarihimizin içini aydınlatan ışıklardır.”

9- Abdülhak Hamid Tarhan:

“…Abdülhak Hamid hayata, dünyaya, aşka doymayan ve bunun için geçen zamana kızan ve ölüm karşısında haşyet duyan ve bunun için de muttasıl hayat muammasını kurcalayan, söyleten bir şairdir. Şair her halde bir ‘mütefekkir’dir.”

10- Halit Ziya Uşaklıgil:

“…Halit Ziya’nın edebi hayatına gelince, kendisinin en çok yazmış ve kitap neşretmiş yazıcılarımızdan biri olduğu malumdur. Gençliğinden beri, bazan acele neşretmeye alışkın bulunduğu küçük ve büyük kitaplardan bir kısmını olsun, gönlünün istediği gibi tashih etmek ve yeni baştan bastırmak isterdi. Yazarlar böyle,eserleri hakkında başkalarının yapabilecekleri tenkitlerden önce, kendilerinin itiraf ettikleri kusurları kısmen müsamaha ile geçiştirebiliyorlar.

…Kendisinin tekmil okuyucuları, hayatının bu hatıralarına mukabil, yine Mai ve Siyah, Aşk-ı Memnu ve Kırık Hayatlar romanlarını tercih etmişlerdir.”

11-Mehmet Rauf:

“…Mehmet Rauf, Edebiyat-ı Cedide yazıcısı olarak ‘Sanat için sanat’ nazariyesine inandığı zamanlardaki iki kitabı, Eylül romanıyla Siyah İnciler mensureleri pek beğenilmişti.

…Mehmet Rauf’un ömrü, hep buhranlı aşk maceralarıyla sıralanmıştı. …Bir defa da, Büyükada’da âşık olduğu kadınla münasebetleri, yahut münasebetsizlikleri yüzünden Mehmet Rauf ,intihar etmek kararıyla dostlarına ayrı ayrı birer veda mektubu göndermiş ve, bu yüzden herkesin diline düşmüştü.”

12-Nigâr Hanım:

Nigâr Hanım, çocukluğumda ilk gördüğüm şairdi. O zamanlarda kendisine şair Nigâr Binti Osman denilirdi. O, her zaman bana, jabotlu (büzgülü dantelli) renk renk bluzlarıyla, şiirin üniformasını giymiş ve,yüksek yaşmaklı hotozlarıyla, bir şiir tacını takmış görünürdü. Kullandığı lavantalarda da, şiirin hudutsuz ıtrını duyardım.”

13- Recaizade Ekrem Efendi:

“… Her şeye rağmen Recaizade Ekrem, herkesçe kabul edilmişbir üsdattı. Vaktinde Talim-i Edebiyat, edebiyatımızda bir merhale olmuş, ve ‘kafiye semi (kulak) içindir’ nazariyesi de yeni bir merhale teşkil etmişti.

…Recaizade Ekrem hayatında, aşkın saltanatını kabul ediyordu. Sevdiği kadınlara her zaman meclup (tutkun)oluyor, ve hissi münasebetlere düşkün görünüyordu. Hayatında büyük aşk buhranları olmuş, uzun sürmüş maceraları şiirlerine sirayet etmiş.

…Recaizade bazan evine bir odalık getirir ve günlerce dışarı çıkmadığı olurmuş.”

14- Ziya Osman Saba:

“…Kendisinin bilinmiş hiçbir kusuru yoktu. Ancak duyguları itibarıyla bu kadar iyi olan kalbi, tahammülü itibarıyla, zayıf ve hasta bir kalpti.

Ürkmeden su içsinler, yavaşça, susun susun

Bir sebile döküldü bembeyaz güvercinler!

…Ziya Osman Saba bir çocukluk zamanı şairidir.

…Hep aynı gündelik kelimelerin yardımıyla, hiç adileşmediği diliyle, şiirlerinde ne kahramanlık menkıbeleri söylenilmekte, ne de aşk ilahesinin çektirdiği buhranların uzun ilahileri duyulmaktadır.”

***

Yazarın özdeyiş niteliğindeki bazı sözleri:

*Fanilerin namını ve hatırasını ancak dahilerin eserleri temdid (sürdürür, devam ettirir) edebilir.

*Bir sanatkârın gözü ne müthiş bir kudrettir.

*Hariçten kazaen gelmeyen ölümün, içimizde bir hazırlanış devresi vardır.

*Tecrübeler insanda bir hüzün bırakır,zira tecrübe bizi ihata (kuşatan)eden mukadderatın parmaklarını tutmak ve ellemektir.

*Hayat eğlenceden ibaret değil ve deli olmayana göre her gün bayram değildir.

*Sevgilimizin yaptığı bir ima, hiçliğimizi kendi nazarımızda ispat eder, onun bir nazarı kanımızın bir devrini durdurmaya, bir sözü ruhumuzu zehirlemeye kafidir.

*Hayat ancak akan,mahvolan, muhteşem bir şelale, hayat, bu geçen şey,demin tekmil ve şimdi bozulan bu şekil ve şimdi mevcut fakat uçan bu rayiha, solan bu renk, dağılan bu saatmiş.

* Safi şiirin her zaman bir mucize olduğuna eminim.Şairin gönlünde bir iz’an halinde söylediği bu zamanlar, ondan ruhumuza da sirayet etmiş oluyor.

c-CEVAT ÇAPAN

Düzeyli bir eğitim görmüş bilim adamı ve şair. Türk sanat yaşamına evrensel katkılarda bulunuyor çevirileriyle. Kendi halinde, sessiz ve derinden güzel şiirler üretiyor. Ortalığı gürültüye boğmadan her türlü savların dışında kendi iç dünyasının estetiğini örüyor. Cevat Çapan’a ediyorum desem yeri. Dingin ve sessiz bir toprak gibi çiçekler üretiyor. Şiir çiçekleri. Öyküsel bir anlatımla seçkin dizeler oluşturuyor, bu sırada sezgi gücüyle şiiri yakalıyoruz. Örneğin denizin kendi anısına bağlantılı olarak öyküsünü dillendiriyor, bu arada şiirin örüldüğünü görüyoruz. Öykü ya da anı usta şairin elinde güzel bir şiir meyvesi olarak parıldıyor.

Bu gün Cevat Çapan’ın ” son duraktan bir önce” adlı şiir yapıtını bitirdim. Dilerim son durak çok uzun sürer.

Bu yapıtından bir şiir:

ESKİ TAKVİM

Aylardan Hazirandı hep bizi yaza taşıyan,

yazın bereketli hasadına, kutsal buğdayına;

açlık yokmuş gibi geceleri damlarda yattığımız

yıldızlarla ışıyan lacivert göklerine.

O güzel devedikenlerini ödünç almıştım

bir pazartesi akşamı senin o bozkırı çağrıştıran

saman sarısı defterinden,

seni unutamadığım için kumsalı okşayan

o tenha Eylül akşamında,

Dağlar hep yaşlı görünürdü Eylül sonunda,

kışın uzun bir uykuya dalarlar, geçmişin karabasanları

geleceğin sönmeyen umutlarıyla koyun koyuna,

şaşırtıcı bir uyanışa hazırlanırlardı baharda,

Doruklarındaki eriyen karlarla coşkulu ırmaklara

dönüşürdü yazın dirilen doğa.

Eski bahçedeki evin penceresinden bakıyorum bu sabah

kıpkızıl gün doğarken yıllar önce çıktığın yola..

Dolana dolana dağlara tırmanıyor yorgun bir kalabalık,

Ama nerede sevdiklerimiz? Dünya artık çok daha tenha.

CEVAT ÇAPAN

d-GÜVEN TURAN

SERPİNTİLER

Serpintiler Güven Turan’ın “kendi seçtikleri”nden-Toroslu Kitaplığı- oluşan şiir kitabı. Geçen gün okuyup bitirdim zaman zaman geri dönüşlerle.

Güven Turan yalın şiirin ozanı. Sığlığa düşmeden, basitin, kolaycılığın ağına kapılmadan yalın kalmak büyük bir ozan yeteneği ister. Ben bu yetenek ve yeterliliği Güven Turan’da gördüm. Estetik örgüsünü zevkle tattım.

Bağırırcasına bir söylemi yok,derin ve içten. İkinci Yeni etkileri şiirinin çatısında ve dizelerinde yer yer kendini gösterir. Ama bu İkinci Yeni’nin içinde olduğunu göstermez.

O bir söyleşisinde şöyle diyor: ” … Ve adım adım, korka korka yöneldim yalınlığa çünkü iyi denetlenmemiş bir yalınlığın basitliğe kolaylıkla kayabileceğini seziyordum. Ancak şu da var: Yalınlaştıkça, sözcükleri üzerlerine sıvaşmış tarihsel yüklerinden soydukça, onların bir başka çok daha köklerine inen bir yoğunluk kazanmaya başladıklarını da fark ettim. Yalınlık, çok katmanlı yorumlamalara engel olmuyor, aksine, bu tür yorumlar yapmaya kışkırtıyor sanırım….”

Güven Turan şiiri öykülerken sözcüklerle resim çizer adeta. Dizeleri çok anlamlı aydınlıklar içerir.

Şiirlerinde bireysel ve toplumsal niteliklerin renklerini ve yaşama dönük ve anısal çizgileri ağır basan bir havayı içten duyumsadım.

***

Şiirlerinden:

GİZ

Irmağın denizle boğuşan ağzında

Durup bekledik

Çamur, saz, yosun kokuları içinde

Yaz çekilmeli üstümüzden

Neydi günler boyu beklediğimiz

Avlanmadan, ateş yakmadan

Tayınlarımızı kemirip

Su sıçanlarından ürkerek

Ne ardımıza bakıyorduk

Ne denize dönüktü gözlerimiz

Geceyi mavi mavi titreten

Yangınlar da çekmiyordu ilgimizi

Sonra bir mırıltı tutturdu birimiz

Susturduk,biliyorduk sözlerini

Çın çın öttü bataklık

***

UZAK SU

Çam kokusu vardı

Saçlarında, göğüslerinin arasında

En benimle yaşadığın yerinde

Gövdenin,

Güneşle denizin süzgecinden geçmiştik

,Deniz arıtmıştı bizi

Düşlerin ve anıların örtüsünden

Yepyeni girmiştik yataklara

Uyku yalnızlıktı

Sevişmeden çalmaktaydı

Gemilerin arasındaki bu kirli su

Denizse

Besbelli tanışmamız yüzdüğümüz

Denizlerle

***

Yalnızlığım, sus, yüreğim çatlıyor gürültünden.

***

Akşam kaldırmış eteğini alacakaranlığın,bakıyor.

***

İZMİR

Kuruyan incir

kuruyan tütün

üzüm

çürüyen bir

su

Kozada bir

sevgi

Bu kent hiç göstermedi

sana

gizli yüzünü

kabahat sende

Hep geçişi yaşadın

bir sokağının

adı bile yok aklında

Hiçbir kent

vermez sevgisini

bir sevgiliyle dolaşmadan

içinde,

öpüşmeden kuytularında

Sen daha bekle

GÜVEN TURAN                         

e-GALİLE’NİN  YAŞAMI (Bir tiyatro yapıtı)

Geçen gün Bertolt  Brecht’in  Gelile’nin Yaşamı  adındaki  tiyatro yapıtını  dikkatle okudum. Bu yapıt beni çok yönlü düşündürdü.  Mutluluk duymadım desem yalan olur. Brecht harikalar yaratıyor Galile’yi insanlık sahnesinde ustalıkla yansıtarak. Kalıcı bir yapıt bu!  Öyle ki insanoğlu yıldızlara yerleştiğinde de bu yapıt eskimeyecek,  yaşayacak aynı tazelikle,  o çağların insanlarını da  heyecanlandıracak yine. Brecht sanata göklerin kapısını açıyor Galile ile. Epik tiyatronun doruğuna ulaşıyor. Tozlanmıyor, yaşlanmıyor,  hep genç, taze kalıyor bu yapıt.

Özdemir Nutku da şunları söylüyor bu yapıt için:” Bu oyun, diyalektiğin, bir yapıtın estetik değerini ortaya çıkarmada  büyük işlevi olduğunu gösteren bir örnektir. Bu oyunun yapısı,  diyalektikle belirgin olur,  kesinlik kazanır;  bu yapı içinde  yalnızca tezleri değil,  tezlerle kaynaşmış olan antitezleri de buluruz. Oyunda,  yeni bir çağın başlamasının  dramatik aksiyon içinde  gösterilmesi,  tez/antitez/ sentez  bağlamında verilmiştir.”

Server Tanilli  Cumhuriyetteki bir yazısında : “… Brecht’in eserleri sahnelenmeye başlar başlamaz bizleri derinden  derine  sarsmış  ve değiştirmişti. Tiyatroya girerken  başkaydık,  çıkarken bir başkaydık.  (…) Yazarın olaylara ve sanata eğiliş biçimi, bunda gösterdiği ustalıktı. (…)  Brecht epik tiyatro diyordu buna. (…)  Seyircinin, sahnede  kendi alın yazısını, kendi kavgasını görmesi,  sahnenin de tavır almaya ,  eyleme çağırması .  Ya uzlaşacaksınız,  ya da karşı çıkacaksınız, başka yolu yok. (…)  Yani ‘ insanca bir dünyada olmaz bunlar, gelin o dünyayı yaratalım’ diyeceksiniz.

…”

Brecht her zaman, her sahnede  güncel kalacak. Sizler eleştirel düşünecek, hep aktif seyirci  olacak ve sahneye katılacaksınız.

***

Yapıttan birkaç kısa parça:

“…

GALİLE: (Kahvaltısını ederek) Andrea ile ben,  bu deneyler ışığında  tartışarak yeni buluşlar yaptık; bunları daha fazla gizleyemeyiz dünyadan. Büyük bir çağ, yaşama isteği ile dolu bir çağ başladı!

(…)

GALİLE:  Sonunda kanıtladık. Dördüncü yıldızı göremediğimiz anlarda, o, Jupiter’in  arkasında kalmış olabilir ancak. İşte sana çevresinde başka yıldılar dönen bir yıldız!

SAGREDO: Jupiter’in bağlı olduğu gök yuvarlağı ne olacak peki?

GALİLE:  Sahi , nerde  o?  Çevresinde başka yıldızlar dönerken Jupiter nasıl bağlı kalabilir? Gökyüzünde dayanılacak yer yok ki! Tutunacak yer de yok. Orada başka bir güneş var.

SAGREDO: Heyecanlanma! Çok hızlı düşünüyorsun!

GALİLE: Hızlı mı?  Heyecanlan, dostum heyecanlan!  Şu gördüklerini daha hiç kimse görmedi. Hakları varmış.

SAGREDO: Kimlerin? Kopernikçilerin mi?

GALİLE: Ötekinin de! Herkes karşı çıkmıştı onlara,  ama hakları varmış! Tam Anrea’ya göre bir şey bu. (Coşkuyla kapıya koşar, dışarıya seslenir.) Bayan Sarti! Bayan Sarti!

SAGREDO: kendine gel  Galile!

GALİLE: Sen de coş artık Sagredo! Bayan Sarti!

SAGREDO: (Teleskop’u çevirir) Vazgeçer misin deli gibi bağırıp durmaktan?

GALİLE: Sen de gerçekleri gördüğün halde  balık gibi susmaktan  vazgeçer misin?

SAGREDO: Balık gibi susmuyorum ben;  tam tersine,  gerçek olabilir diye tir tir titriyorum.

GALİLE: Niye?

SAGREDO:  aklını yitirdin galiba! Ateşle oynadığının farkında değil misin? Ya gerçekse gördüklerin? Çarşıda pazarda ‘ Dünya bir yıldızdır, evrenin merkezi değildir’ dersen  başına neler gelir?…

GALİLE: Evet, gerçek herkesin sandığı gibi değil. Koskoca evren tüm yıldızlarıyla  şu küçücük dünyamızın  çevresinde dönmüyor.

(…)

GALİLE: … Dinle Sagredo! İnsanlara inanıyorum ben,  yani akıllarına, mantıklarına. Bu inancım olmasaydı,  sabahları yataktan kalkacak güç bulamazdım kendimde.

SAGREDO: Sana bir şey diyeyim mi, ben inanmıyorum insanlara. Kırk yıllık yaşantı bana şunu öğretti; akılla, mantıkla hiçbir şey anlatamazsın insanlara. Kuyruklu bir yıldız gösterdiğin zaman korkudan çil yavrusu gibi dağılırlar. İnalılır sözler etsen, söylediklerini bin bir nedenle kanıtlasan bile inanamazlar, gülerler sana.

(…)

GALİLE: Kurnazlıklarından söz etmiyorum ben. Biliyorum, bir atı satın alacakları zaman eşek derler,  satacakları zaman da at olur bu eşek. Onların kurnazlığı buradadır. Ertesi gün yolculuğa çıkacağı için  katırına bir demet fazla ot veren adam… erzağını  fırtınaya ya da durgun havaya göre  hesaplayan kaptan… Yağmur yağabilir dendiği zaman şapkasını yanına alan çocuk.. Onlardadır benim umudum. Nedenler onlar için gereklidir. Aklın gücüne inanıyorum ben. Bu üstünlüğe dah fazla dayanamazlar. Ben onlara,- elindeki taşı yere atar-  şu taşı yere atar da  yere düşmüyor dersem,  inanmazlar bana. Düştüğünü gözleriyle gördükleri halde düşmüyor diyemezler ya. Bütün iş kanıtlamakta. Kanıtladın mı boyun eğerler sonunda. Düşünmek, insan soyunun en büyük eğlencesidir Sagredo.

(…)

BERTOLT BRECHT

f-“ FİKİR VE SÖZ HÜRRÜYETİ”

Remzi Kitabevi’nin 1959 yılında yayımladığı “ Fikir ve Söz Hürriyeti” adlı yapıtı okuyup bitirmiştim geçende. Yapıt ilk kez  1913’te çıkmış. Kitabı yazan Cambridge Üniversitesi Yeni Zamanlar Tarihi profesörü iken  1927’de ölen John Bagnell Bury’dir. Çeviren: AVNİ BAŞMAN

Demek bu yapıt Birinci Dünya Savaşı öncesi yazılmış, ama yapıtta belirtilen düşün ve sorunlar ta 21.yüzyıla taşınmış, çünkü hep güncel kalmış bu olgular. Neden? Birçok toplum Aşamamış bu düşün dalgalarını, savaşım hep sürüp gelmiş. Şimdi baktığımızda yeryüzüne ve yurdumuza, hâlâ özgür düşünce ve tolerans  sorunları içinde bocalıyor çoğu toplumlar. Özellikle geri kalmış yapılarda. Bu tartışmaların sürüp gidiyor olması bu yüzyılda gerçekten bir hayal kırıklığı yaratıyor. Bu yüzyılda  çağdaş uygarlık, modern demokrasi  ışığından  her kişi ve yurttaşın evrensel çapta nasibini alması, insani gelişiminde ileriye doğru atılımlar yapması gerekirken  eskilerde, acılı yaşanmışlarda kalması kabul edlir bir şey değildir.

Gerçek demokrasinin  ütün kurum ve kurallarıyla oturmuş olması –özellikle ülkemizde-, sermayenin dengeyi gözeterek  eşitlikçi, haklara saygılı bir tutum içinde olması gerekmez miydi bu zamana dek? Herkesin özgür düşünebilme, sözünü özgürce söyleyebilme, toplum ve devlete güvenebilme aşamasına gelmiş olması gerekmez miydi? Emekçilerin, tüm işçilerin sömürülüp aldatılmadan insanca ve güvenle yaşaması gerekmez miydi?

Bakıyoruz, kapitalizm  özellikle kriz dönemlerinde faşizme kayarak bölgesel savaş ve tedirginlik yaratarak  insanlığa önü alınamaz  acılar ve korkular  yaratıyor. Böylece demokrasi ve insan hakları sözde kalmış oluyor.

Bu gerçeklerden yola çıkarak “ Fikir ve Söz Hürriyeti”  yapıtını okudum.

M.GÜNER DEMİRAY

Yapıttan bazı satırlar:

“…

Zamanımızda en uygar memleketlerde , söz özgürlüğü tabiî ve olağan bir hal gibi görülür. Biz bunu tabiî bir hak  saymaya  alışmış bulunuyoruz.  Fakat bu hak ancak son zamanlarda  kazanılmıştır, ona varmak için kan deryalarından geçilmiştir.

Toplumlar çoğunlukla yeni fikirlere çok kez karşı olmuşlardır;  neden böyle olduğu da kolayca anlşılır.

Ortalama bir insan dimağı tabiî olarak tembeldir, en az zorlukla karşılaşacağı yolu tutmaya meyleder. Sıradan bir insanın zihin âlemini, sorup araştırmadan kabul ederek, sımsıkı sarıldığı inançlar teşkil eder. Bu âlemin  iyice alışmış olduğu  düzenini  altüst edecek  her şeye karşıdır. Sırf zihin tembelliğinden doğan nefret  apaçık bir korku duygusuyla  da  karışınca bir kat daha kuvvetlenir.

Örneğin: Düşünelim ki bir budun (kavim) halkı güneş tutulmasının kendilerine, tanrılar ya da Tanrı tarafından  iyi haberler bildiren bir âlamet olduğuna inanıp  gitmekte iken, günün birinde,  aralarından biri çıkarak  güneş tutulmasının asıl nedenini keşfediyor. O budun halkı bu keşfi, daha baştan kötü görür; çünkü onu kendilerinin  bu olay hakkındaki  kökleşmiş fikirleri  ile uzlaştırmak pek güçtür;  bundan başka, o keşif rahatlarını da bozar, zira toplumları için pek yararlı saydıkları bir tasavvuru (düşlemleri) altüst etmektedir ve  nihayet , tanrılara veya  Tanrıya  karşı  tecavüz saydıkları  bu buluş  onları fen halde korkutur da.  (…) Aynı nedenler  tarih boyunca da işlemekte, az-çok  devam ederek  bilgiye ve ilerlemeye  sed çekmişlerdir. Bunlar, bugün, en ileri toplumlarda  bile işler halde görülebilirler. Fakat  devrimci fikirlerin gelişmesini  durdurabilecek  veya  etrafa yayılmasına  engel olacak  derecede  kuvvetli değildirler.

Yunanlılar  düşünme ve tartışma özgürlüğünün  ilk yaratıcılarıdır. …  (Antik çağda) Yunanlılar ayrı ayrı birçok halk guruplarından  oluşmuştur  ve  bunlar bazı önemli özelliklere  ortak olmakla beraber,  mizaç, gelenek ve görenek  bakımlarından  birbirlerinden çok farklı idiler. Bir kısmı diğerlerine oranla muhafazakâr,  geri ve az zeki idiler. Bu fasıldaki Yunanlılar tâbiri, bütün Yunanlılara değil,  aralarından uygarlık tarihinde en fazla ün almış olanlar  için özellikle İyonyalılar ve Atinalılar için kullanılmıştır.

Küçük Asya’da  iyonya memleketi özgür düşüncenin beşiği olmuştur. Avrupa  biliminin ve Avrupa felsefesinin  tarihi  İyonya ile başlar.

… Ksenofen düşünce ve özgür düşünce  öncüleri arasındadır. … Ksenofen kent kent dolaşır,  halkın tanrılar ve kadın tanrılar  hakkındaki inançlarını  ahlâk bakımından tartışır ve eleştirirdi. … Heraklit ve Demokrit  diğerlerinin hepsinden daha ileri giderek  sırf düşünce gücüyle insan aklını  evrene  yeni bir görüle bakmağa  ve muhakeme edilmeden,  genel telâkkilere uyarak  kabul edilmiş olan ilkeleri (akideleri) sarsmağa alıştırmak konusunda  büyük hizmetlerde bulunmuşlardır. … Sokrat bireysel vicdanın  beşeri yasalara üstünlüğünü savlamıştır hep. Ayrıca o özgür tartışmanın halk için olduğunu  kabul eder ve bu fikri savunurdu.

….

Düşünce özgürlüğünün (aynı zamanda düşüncesini açıklama özgürlğü) sağlam bir temel üzerine yerleşebilmesi  için  teorik ve pratik olarak  acı ve zulüm dönemi  geçirmek lazım geldi. Sonraları Hıristiyan kilisesinin de benimsediği   o uğursuz cebir ve zulüm politikası (aklın hapsedidiği dönem)  ve sonuçları  hiç olmazsa  insan aklını o sorunla  uğraşmaya  ve zihin özgürlüğünün  meşru ve haklı olduğunu bulup  çıkarmaya  mecbur etmişti.

Yunanlar ile Romalıların, yapıtlarında yaşayan  özgür ruh, uzun süren bir karartıcılık  devrinden sonra  ( Rönesansla, aydınlanmayla, reform ve keşiflerle) dünyayı tekrar aydınlatacak ve onların temellerini sağlamlaştırmadan, kaygısızca istifade ettikleri  aklın egemenliği ilkesinin  yeniden kökleşip kurumlaşmasına  yardım edecekti.

…

(Kısaca):

‘İnsanlığın ilerlemesi özgür düşünceye bağlıdır.’  fikrini bir aksiyom (belit) olarak gençlerin kafalarına iyice yerleştirmek uğrunda yapılmadık hiçbir şey bırakılmamalıdır.

Etiketler:
Bilsen Başaran’ın “Dudak Uykusu” üzerine Fatigül Balcı yazdı
Bir Uzun Gece-Günay Güner
Facebook'ta Paylaş Twitter Paylaş Google+'da Paylaş Tumblr

Yorum Kapalı.

Benzer Haberler

Oğuz Tansel “2023 Çocuk Yazını Araştırma Ödülü” için başvurular başladı. 023 Oğuz Tansel Çocuk Yazını Araştırma Ödülü Katılım Koşulları: Ödüle aday yapıtın 01.01.2022 - ...
Oğuz Tansel “2023 Çocuk Yazını Araştırma Ödülü” için başvurular başladı.
2023 Ceyhun Atuf Kansu Şiir Ödülü’nü Ertuğrul Özüaydın kazandı. Ceyhun Atuf Kansu Şiir Ödülü'nü "Karakırmızı" adlı dosyası ile Ertuğrul Özüaydın kazandı 1986'da...
2023 Ceyhun Atuf Kansu Şiir Ödülü’nü Ertuğrul Özüaydın kazandı.
Usta Gazeteci-Yazar Orhan Karaveli Yaşamını Yitirdi Usta Gazeteci-Yazar Orhan Karaveli, 24 Mart 2023'te, 93 yaşında yaşamını yitirdi. 1930 yılında ...
Usta Gazeteci-Yazar Orhan Karaveli Yaşamını Yitirdi
Tahsin Şimşek’in Şiire Açan Kır Karanfilleri Adlı Kitabı Yayımlandı Cemal Süreya, Türkçe için şöyle der: “Somut, dobra, düşünmeye elverişli, çağrışım ağı onarılmış ve ...
Tahsin Şimşek’in Şiire Açan Kır Karanfilleri Adlı Kitabı Yayımlandı

Yazarlarımız

  • A. Celal Binzet
    Günümüz Karmaşası-A. Celal Binzet A. Celal Binzet
  • A. Cengiz Büker
    R. M. Rilke, şiir, Panter, Çev. A.... A. Cengiz Büker
  • A. Tarık Emre
    Yedirmem Size Etleri- A. Tarık Emre (öykü) A. Tarık Emre
  • Bahattin Gemici
    Aydınlanma Savaşçısı Server Tanilli-Bahattin Gemici Bahattin Gemici
  • Celal İlhan
    Sanat Olmazsa Olmaz mı, Niçin Yazarız?-Celal İlhan Celal İlhan
  • Daver Darende
    Büyükelçi Korkmaz Haktanır’ın Anısına Saygı-Daver Darende Daver Darende
  • Ertuğrul Efeoğlu
    Söylem ile Eylem Ertuğrul Efeoğlu
  • Günay Güner
    6 Şubat 2023 Yersarsıntısı, Günay Güner Günay Güner
  • Işık Kansu
    KİBELE Mİ TAŞ OCAĞI MI? Işık Kansu
  • Metin Turan - BELLEK
    ÇAĞDAŞ İRAN ŞİİRİ VE FURÛĞ ÜZERİNE KISA... Metin Turan - BELLEK
  • Mucize Özünal
    Çin Odasına Girenler ve Çıkanlar – Mucize... Mucize Özünal
  • Nazım Mutlu
    “Sosyal ve Kültürel İktidar!” Nazım Mutlu
  • Öner Yağcı
    AYDINLIK BİR YAŞAM YOLUNDA EDEBİYATIMIZ Öner Yağcı
  • Sultan Su Esen
    Türkiye’de Alevi Olmak Sultan Su Esen
  • Tahsin Şimşek
    Bu Sizin Türkçeniz Olabilir mi? Tahsin Şimşek Tahsin Şimşek
  • Tamer Uysal
    Yeşilçam’ın Beyaz Filmleri: Uludağ ve Sinema –... Tamer Uysal
  • Taylan Özbay
    ATATÜRK VE NÂZIM HİKMET: “DENİZ KIZI EFTALYA”... Taylan Özbay
  • Yaşar Atan
    Bu Kuş Ezgileri Oldukça – Yaşar Atan... Yaşar Atan
  • Yücel Çağlar - Mavi Köşe
    “Bize Öz Türkçe Yaraşır”-Yücel Çağlar Yücel Çağlar - Mavi Köşe
  • Zehra Tırıl
    Müziğin Evrenselliği – Zehra Tırıl Zehra Tırıl

Son Eklenenler

Oğuz Tansel “2023 Çocuk Yazını Araştırma Ödülü” için başvurular başladı. 023 Oğuz Tansel Çocuk Yazını Araştırma Ödülü Katılım Koşulları: Ödüle aday yapıtın 01.01.2022 - ...
Oğuz Tansel “2023 Çocuk Yazını Araştırma Ödülü” için başvurular başladı.
2023 Ceyhun Atuf Kansu Şiir Ödülü’nü Ertuğrul Özüaydın kazandı. Ceyhun Atuf Kansu Şiir Ödülü'nü "Karakırmızı" adlı dosyası ile Ertuğrul Özüaydın kazandı 1986'da...
2023 Ceyhun Atuf Kansu Şiir Ödülü’nü Ertuğrul Özüaydın kazandı.
Usta Gazeteci-Yazar Orhan Karaveli Yaşamını Yitirdi Usta Gazeteci-Yazar Orhan Karaveli, 24 Mart 2023'te, 93 yaşında yaşamını yitirdi. 1930 yılında ...
Usta Gazeteci-Yazar Orhan Karaveli Yaşamını Yitirdi
R. M. Rilke, şiir, Panter, Çev. A. Cengiz Büker Reiner-Maria-Rilke-Panterİndir ...
R. M. Rilke, şiir, Panter, Çev. A. Cengiz Büker
6 Şubat 2023 Yersarsıntısı, Günay Güner Günay Güner 6 Şubat 2023 Yersarsıntısı…          ...
6 Şubat 2023 Yersarsıntısı, Günay Güner

Dil

Bu Sizin Türkçeniz Olabilir mi? Tahsin Şimşek Tahsin Şimşek’in Şiire Açan Kır Karanfilleri Adlı Kitabı Yayımlandı “Bazı Kelimeler Çok Güzel” ya da Osmanlıca Sevisine Hizmet – Merve Yılmaz yazdı. Yazım (İmla), Noktalama Kurallarını Hiçe Saymak-Günay Güner R Harfinin Suçu Ne? Günay Güner yazdı
  1. Bu Sizin Türkçeniz Olabilir mi? Tahsin... Bu Sizin Türkçeniz Olabilir mi? Tahsin Şimşek
  2. Tahsin Şimşek’in Şiire Açan Kır Karanfilleri... Tahsin Şimşek’in Şiire Açan Kır Karanfilleri Adlı Kitabı Yayımlandı
  3. “Bazı Kelimeler Çok Güzel” ya da... “Bazı Kelimeler Çok Güzel” ya da Osmanlıca Sevisine Hizmet – Merve Yılmaz yazdı.
  4. Yazım (İmla), Noktalama Kurallarını Hiçe Saymak-Günay... Yazım (İmla), Noktalama Kurallarını Hiçe Saymak-Günay Güner
  5. R Harfinin Suçu Ne? Günay Güner... R Harfinin Suçu Ne? Günay Güner yazdı
  • Etkinlik
  • Haber
  • Söyleşi
  • Kitap
  • Dil
  • Öykü
  • Deneme
  • Anlatı
  • Şiir
  • Yazarlarımız
  • Künye
  • İletişim
Sitemizde yayınlanan her türlü yazı ve haber kaynak belirtilmeden kullanılamaz. Görüş ve önerileriniz için iletisim@telgrafhane.org adresine e-posta gönderebilirsiniz.
Copyright © 2017 - Telgrafhane Sanat, Her Hakkı Saklıdır.